24 Temmuz 2011 Pazar

devre arası 2010




sıradan bir gün 2009





afiş 2011

GÜNÜMÜZ SANATÇILARI SERGİSİ İÇİN SÖYLEŞİ


A.Y: Yapıtlarınızda çıkış noktası olarak kişisel deneyimleriniz mi, kültürel doku mu yoksa sosyo-ekonomik ve politik yapı mı ön plana çıkıyor? Sergide yer alan eserinizde çıkış noktanız neydi ve nasıl bir düşünme sürecinden geçti?

M.A. B: Bu anlamda kendime kesin bir tanımlama getirmem ne denli doğru olur bilmiyorum. Toplumsal yaşamın içinde sürekli yenilenen kavramlarla beraber, kültürel dokuların yenileniyor veya değişiyor olması beraberinde üreticinin sorunsallarını da farklılaştıracaktır. Bu gün sosyo-ekonomik, kültürel, politik v.s. yarın başka bir şey ama ne? Bunu bende bilmiyorum...
Yapıtlarımda, sorunuzda bana yönelttiğiniz kavramların tümünü (kişisel deneyimler, kültürel doku, yoksa sosyo-ekonomik ve politik) birbirini destekleyen, dürten ve besleyen etkenler olarak görüyorum. Kişisel deneyimlerim, kültürel yapıdan, kültürel yapıda yaşadığım coğrafyadan, yaşadığım coğrafya da, gündelik anlatılarla ile şekilleniyor.
30. günümüz Sanatçıları Sergisine iki farklı fotoğraf çalışması ile katıldım, bunlardan biri, 'sıradan bir gün' adındaki bir sokakta kalabalık bir yığın insanın uygun adımda karşılıklı yürüdükleri çalışma, bir diğeri ise 'devre arası' adında, köşeye sıkışmış bulunan kalabalıklar. Sıradan bir gün adlı çalışmamı üçleme olarak isimlendirmediğim fakat birbirinin devamı niteliğindeki bir serinin; bir video ve iki fotoğraftan oluşan üçlemenin sonuncusu.
Sıradan bir günde; iktidarın hizaya getirdiği veya sözüm ona toplumsal bir düzen oluşturma adına; bir dönem işkenceden geçirdiği, insanlık dışı uygulamaların yapıldığı ve işkence yöntemlerinin hangi biçimde somutlaştığını ortaya koymak için yaptığım bir çalışmadır.
Serinin ilk versiyonu 'hazır ol durumları' adında (aynı zamanda ilk işim) bir kahvehanede dışarıdan bir sesle irkilip masların üstünde, kendilerine en uygun yeri kapıp hazır ola geçen bir yığın insanın 2,18 saniyelik bir video anlatısı. Üçlemenin diğer bir çalışması 'aç bacaklarını' adında, üst aramasını normalleştiren bir anlatısı olan fotoğraf çalışmasıdır.

‘Sıradan bir gün’ adındaki işimde; hazır ol, teslim ol ve uygun adımda yürü gibi faşizan bir komutları gündelik hayatın normal bir seyriymiş gibi ince bir ironi içinde insanlara tebessüm ettirerek ortaya koydum.
‘Devre arası’ adındaki çalışmam; dış mekânda iki binanın arasında kalan dar bir koridorun sonunda, bir yığın insanın köşeye sıkıştırılmasından, bir kesit bu bir tehlike anının göstergesidir.

A.Y: Sanatsal üretiminizde esinlendiğiniz, ilham aldığınız bir iş ya da sanatçı var mı?

M.A. B: İlham aldığım bir iş, bu bana çok Bohem bir tavır gibi geliyor. Falanca yapıt beni çok derinden etkiliyor ya da o müzik olmadan asla olmaz gibi tavırların miladının geçtiğine inanıyorum.

A.Y: Malzeme/medyum seçimi sizin için ne kadar önemli ve yapıtlarınızda bu kararı nasıl bir süreç sonucunda veriyorsunuz? Genel olarak kullanmayı tercih ettiğiniz bir medyum var mı? Bu tercihin sebebini açıklayabilir misiniz? Sergide yer alan yapıtınızda bu seçimi nasıl yaptınız?

M.A. B: Ele aldığım simge ve sembolleri en çarpıcı biçimde nasıl ortaya koyacağımı, izleyici ile nasıl buluşturacağımı simge ve sembolleri düşünerek kurguladıktan sonra her sanatçının yaptığı gibi bir medyuma karar veriyorum ve çekiyorum.
Bazen medyum düşündüğünüz veya kurguladığınız projeye ters düşebiliyor, işi yeniden kurgulamak zorunda kalabiliyorsunuz, yeniden çekimler alıyorum. Ortaya koyduğum sorunu en ‘güzel’ şekliyle değil, en ‘iyi’ şekilde ifade edecek medyuma karar veriyorum bu yerleştirme olabilir başka bir şey de, dediğim gibi ele aldığım konuyu en iyi biçimde nasıl ortaya koyabiliyorsam tercihimi o yönde kullanıyorum. Tercihimde çok soyut olmamaya özellikle özen gösteriyorum, temaşa eden kişinin anlatımı rahatlılıkla okuyabilmesini ön plana tutuyorum.
Sergide yer alan 'devre arası' adındaki çalışmam üzerine konuşacak olursam, bu çalışmamı fotoğraf değil de video kurgu olarak kurgularsak: ortaya çıkacak olan anlatım kendi içinde çok yönlüleşecek. Örneklersek; önce boş bir koridor daha sonra teker teker veya beraber koridorun en son köşesine sıkışmaya çalışan ve belki de sıkışmışlığı hissettirmek için insanlardan çıkan farklı farklı sesler, bu fotoğrafta (devre arası) yakaladığım tekli anlatımı fazlalaştıracak ve bir karede ortaya konan anlatımı izleyiciyi yoran bir hale getirecektir.
Bu noktada tekli anlatımları tercih ediyorum.

A.Y: Yapıtlarınızda izleyicinin rolü nedir? İzleyicilerden nasıl bir katkı bekliyorsunuz? Sergide yer alan eserinizden nasıl bir geri dönüşüm oldu?

M.A. B: Bu sorunun yanıtı diğer cevapların içinde var bu yüzden bu soruyu geçiyorum.

A.Y: Bugünün çağdaş sanatını nasıl görüyorsunuz ve projelerinizi/islerinizi bunun içinde nasıl konumlandırıyorsunuz? Kavramların ve tanımların hızla dönüştüğü bu yüzyılda sizce sanatın rolü nedir ve neden sanat yapıyorsunuz?

M.A. B: Toplumsal yaşamın bir parçası olmaya başlayan bir sanat algısını sıcağı sıcağına yaşıyoruz bunda iletişim araçlarının yaygınlığı büyük bir rol oynuyor. TV ve internet gibi iletişim araçlarının yaygınlığı sanat yapıtına erişimi kolaylaştırmış ve neredeyse sanatı üzerimizde taşır bir vaziyete getirmiştir. Dünyanın öbür yakasında gerçekleşen bir sergi ve orada gösterilen yapıtları görmek için sergi mekânına gitmeye gerek kalmadan bu yapıtları ulaşabiliyoruz bu durum çağdaş sanatın kendisine oluşturduğu meşru bir zemin buda çağdaş sanat dinamiklerinin artmasına, yaygınlaşmasına ve kaçınılmaz olan değişimine (olumlu olumsuz) ön ayak olmaktadır.
Bu anlamda çağdaş sanatı problemimi anlatmak için en iyi mecra olarak görüyorum. Sanatla neden uğraşıyorum bu benim için halen büyük bir muamma bu soru ile her karşılaştığımda afallayıp kalmışımdır. Akademiye başladığım ilk dönemlerde bu böyleydi şimdi de aynı ve bu soru zaman içinde kendini yenileyen bir cevap ile her dönem karşıma çıkarmış ve her dönem kendime farklı cevaplar vermişimdir.

İçsel bir problem olarak ele alırsam sanat ve üretim için şunları söyleyebilirim:

— Dert edinme.

— Görmemezlikten gelememek.

— Bir problemi çözüme ulaştırma çabası ve tüm bunları açığa çıkarma isteği.

A.Y: Sanat kariyerinin başlarında olan bir sanatçısınız. Gelecekte çağdaş sanat dünyasında kendinizi nasıl bir konumda ve yaklaşımda öngörüyorsunuz?

M.A. B: Ge-le-cek çok uzun bir zaman dilimi konumum üzerine hiç düşünmedim diyebilirim. Yukarıdaki sorularınıza verdiğim yanıtlarda sanatın her dönem kendini yenilediğine ve yeni şekiller aldığına değindim bu değişim realitesi muhtemelen yeni bakışlar, yeni tavırlar ve yeni yaklaşımları beraberinde getirecektir.

A.Y: “Sıradan Birgün” ve “Devre Arası” da kamusal alandaki yaşamın bir önizlemesi. Biri toplumsal hayatta hissedilen militarizm baskısından bahsederken, diğeri sosyo-ekonomik ve politik sıkışmışlık hissine vurgu yapıyor. İşlerinizde genelde yaşadığınız coğrafyadaki toplumsal ve sosyal yaşamı ve politik dengeleri mi ele alıyorsunuz? Bu fotoğrafları Mardin’de hiç sergilediniz mi? Nasıl tepkiler aldınız? Oldukça eleştirel yapıtlar üretiyorsunuz, bu yüzden yakın çevrenizden ya da herhangi bir resmi kurumdan eleştiri aldınız mı?

M.A. B: Hayır, Mardin’de herhangi bir sergide yer almadım bu Mardin’de sergi yapılmadığından ya da yapılan sergilere davetiye almadığından kaynaklı değil aksine Mardin son birkaç yıldır türlü türlü sergilere konukluk ediyor ve bunlardan birisi de Mardin’i sanatçı bombardımanına tutan, Mardin’e ‘sanat’ı getireceğiz gibi kocaman ve yersiz vaatlerde bulunan ‘MARDİN BİENALİ’ bu vaatlerini daha Mardin’e gelmeden basın bültenlerinde dile getirirken tarih Haziran 2010’u gösteriyordu. Oysa o tarihten üç yıl önce Kızıltepe’de (Mardin’in ilçesi, benimde halen yaşadığım ilçe) bölgeden ve bölge dışından (Kızıltepe, Diyarbakır, Hatay) sanatçıların yer aldığı Ali Akay’ında konuşmacı olarak katıldığı ‘sen ne sanıyorsun’ adındaki sergiyi eski bir hamamı mekân seçerek 2007 gerçekleşmişti.
Mardin’de bir sergiye katılmadığımdan ötürü nasıl tepkiler alacağımı bilemiyorum fakat kesin bir kanaatimdir ki İstanbul’da (merkezde) nasıl tepkiler alıyorsam Mardin’de aynı tepki söz konusu olacaktır. İstanbul’daki bir sergide işinizi gören sanatçı, küratör ve eleştirmen sayısının fazlalığı kuvvetle muhtemel ortaya çıkacaktır buda dolaşım kaygısındaki bir sanatçının karşılaşmak istediği şeydir.





alan savunması 2011